İlk olarak Mısır ve Hitit medeniyetlerine ait tarihi kaynaklarda geçer. Bu kaynaklarda “Lukka ve Luka” isimli halklardan bahsedilir. Bilinen tarihteki ilk yazılı anlaşma olarak bilinen Mısırlılar ve Hititler arasından imzalanan Kadeş Anlaşmasında bu halkın adı geçmektedir. (Denizci Lukka Halkı) Likya adını burada yaşayan bu denizci halk vermiştir.
Arkeolojik kazı araştırmalarında MÖ 4. yüzyıla inen Patara’nın yazılı kaynaklar üzerindeki ilk tanımı, MÖ 13. yüzyıla dayanan Yalburt Kaynak Tapınağı üzerinde bulunmuştur. Hitit İmparatorluğu’nun bilinen en güçlü kralı IV. Tuthaliya, Yazdırdığı kapsamlı yazıtta, Lukka Ülkeleri’ne çıktığı seferi anlatmakta ve “Patar Dağı önünde steller diktiğini, adaklar ve armağanlar sunduğunu ve tanrılara kutsal evler yaptığını” söylemektedir.
Lukka halkının Apollon’a olan inancı, bölgede bir Apollo Kültünü ortaya koymuştur. Tıpkı “Likya” isminde olduğu gibi, Tanrı Apollon’nun isminin de Anadolulu olduğu tezi, 1903 yılında U. von Wilamowitz-Moellendorff’un 1921 tarihinde Apollon’un Lykialı olduğunu ileri sürmesiyle başlamıştır. Son yıllarda Likya bölgesinde yapılan kazılar sonucunda elde edilen bilgilere göre, Moellendorff, Apollon’un annesi Leto’nun adının Lykçe “Lada”dan geldiğini, anlamının da kadın olduğunu belirtmektedir. Ayrıca Apollon ve Artemis’in silah olarak ok ve yay kullanmalarının barbar kökenlerini gösterdiğini ve diğer Olympos tanrıları gibi ayağında sandalet yerine Artemis’le beraber batı Anadolu kökenli bot giydiğini vurgulamaktadır. İleri sürdüğü tezin son savunması olarak da Apollon’un İlyada’da Truvalıların yanında yer aldığı için, Akhilleus’a karşı düşmanlığını kanıt olarak göstermekle birlikte aynı yapıtta Apollon, Poseidon ile Truva surlarını inşa eden tanrıdır.
Özgürlüklerine Düşkün Bir Halk
Özgürlük ve bağımsızlıklarına son derece bağlı bir halktı. Anadolu'da Roma İmparatorluğuna eyalet olarak katılan son bölgedir. Xanthosluların acı bir hikayesi var aslında. Komşuları tüccar Lidyalıların aksine savaşçı bir toplum. Bağımsızlık uğruna ölümü seçmiş olmaları, onların günümüze kadar ulaşan destansı kahramanlıklarını yeterince anlatıyor zaten. Yüz binlerce askerden oluşan Pers ordusuna karşı, 5-6 bin kişilik küçük ordularıyla sonuna kadar direnen Xanthoslular, bitmez tükenmez dirençlerine rağmen yenik düşerler. Şehir düşse de esir olarak yaşayamayacaklarından, kadınlarını, çocuklarını ve hazinelerini kaleye kapatarak yakarlar. Kendileri de kralın, bir zamanlar deniz olan ama Eşen Çayı’nın getirdiği alüvyonlarla bugün bir “sera” ovasına dönüşen kentin en yüksek noktasında içkisini yudumladığı terastan aşağı, Eşen Çayı’na atlayarak intihar ederler… Azra Erhat’ın tercüme ettiği bir Xanthos tabletinde şu şiir yazmaktadır:
“Evlerimizi mezar yaptık,
Ve mezarlarımızı kendimize ev…
Evlerimiz ateşe verildi,
Ve mezarlarımız yağmalandı…
Yüksek tepelere sığındık,
Yerine dibine saklandık,
Su içinde gizlendik,
Geldiler ve bizi buldular…
Bizi yaktılar ve yok ettiler,
Bizi yağmaladılar…
Ve biz,
Analarımızın uğruna,
Kadınlarımızın uğruna…
Ve biz,
Onurumuz uğruna,
Ve özgürlüğümüzün…
Biz, bu toprakların insanları,
Topluca intiharı aradık
Arkamızda bir ateş bıraktık,
Hiç sönmeyecek…"
Önemli Tarihi Dönemler
Likya; Büyük İskender’in ölümünden sonra İ.Ö.309′dan itibaren Mısır’da hüküm süren İskender’in generali Ptolemaios’un(Soter) egemenliğine girer ki, bu dönem Likya dilinin unutulup yerini Grekçeye bıraktığı dönem olarak bilinmektedir. Bölge İ.Ö.197-167 yılları arasında Seleukos İmparatorluğu'nun 6. Hükümdarı Antiochus’un yönetimindedir. Likya Roma’dan İ.Ö. 167 yılında özgürlüğünü almıştır. Bu dönemde başkent Ksanthos olmak üzere 23 şehrin “Likya Birliğini” oluşturduğu ve birlik adına para basıldığı yazıt ve sikkelerden bilinmektedir. Strabon, Likya Birliğinin 6 büyük kentinin Ksanthos, Patara, Pınara, Olympos, Myra ve Tlos olduğunu belirtmektedir. Yerleşimlerin birbirlerine bağlanan güzergâhlarla ve uzaklık ölçüleriyle yazıldığı Likya coğrafyasının haritası olan Likya Yol Kılavuz Anıtı, dünyanın bilinen en eski ve tek karayolları haritasıdır.
Troia savaşında, Troia saflarında savaştılar. Komutanları Sarpedon ve Glaukos idi.
Sarpedon'un Hektora seslenişi
"Ben ta uzaklardan geldim yardıma
Anaforlu Xanthos'tan geldim, uzak Lykia'dan
Sevgili karmi, yavrumu kodum orada,
Yoksulların göz dikeceği bir sürü mal mülk kodum,
Savaşa sürüyorum Lykialıları gene de,
Kendim de en öndeyim işte bak"
Likya Birliği; Roma İmparatorluğu döneminde bolluk ve refahın en üst düzeyine ulaşmıştır. Şehir nüfusları 5.000 civarında olup bölge nüfusu 200.000 civarındadır. Sınırlar kuzeydoğuda Kaunos’u (Dalyan) içine alacak şekilde genişlemiştir. 5. yy. ortalarında Likya Eyaletinin Konsül Valisine bağlı 34 kent sayılmıştır. Demre ve Kaş arasında kalan bölge Likya’nın en yoğun yerleşim görmüş kesimidir. Km2. başına neredeyse 30 yerleşim alanı düşmektedir.
Likya Halkının Hıristiyan Oluşu
Likya halkının Hıristiyanlıkla karşılaşması 53-57 yıllarındaki üçüncü misyonerlik seyahatinde St. Paulus’un Myra ve Patara’yı ziyaretine kadar dayanmaktadır. Olympos’lu Methodius Likya’nın ilk bilinen piskoposudur ve 312 yılında Patara’da idam edilmiştir. 4-7 y.y.’lardaki Bizans dönemi, bölgede Hıristiyanlığın yerleşip birçok kilisenin inşa edildiği dönemdir. Bizans’la birlikte başlayan önemli değişimlerden birisi özellikle Demre’nin dağlık kesimlerinde manastır yerleşimlerinin oluşmaya başlamasıdır. Manastırlar, ekonomik ve kamu hayatını etkileyecek kadar önemli bir güç merkezleridir. Likya’daki manastır yaşamı 5. yüzyıla kadar indirilmektedir. 5.- 6. yüzyıllarda bölgede çok sayıda ve büyük boyutta kilisenin yapılması bu dönemde bölge nüfusunun oldukça yüksek olduğunu göstermektedir.
Likya'da Ticaret
Deniz ticaretiyle ünlü Likya’nın bir diğer zenginliği ise verimli toprakları. Sırtlarını Toros Dağları’na dayamış olan Likyalılar, antik dönemin en önemli ürünlerinden biri olan ‘sedir ağacına da sahipmiş. Toroslarda oldukça büyük bir alana yayılmış sedir ormanları vardır. Likya sahilinin büyük bir kısmı kayalıklardan oluşmaktadır. Bu topografya liman oluşumuna bazı yerlerde olanak vermiştir.
Strabon, Likya kıyılarının engebeli ve geçilmesi zor olduğunu, ancak limanlarının son derece iyi donatıldığını söylemektedir. Tunç Çağından itibaren bölgede görülen deniz ticareti, sonraki dönemlerde çeşitlenerek Roma ve Bizans Dönemine kadar sürmüştür. Mor boya, sedir ağacı, zeytinyağı, şarap, sünger Likya bölgesinin önemli yerel üretim mallarındandır. Antik kaynaklara göre Antiphellos (Kaş) ve çevresindeki çok kaliteli ve yumuşak sünger çıkartılmaktadır. Ayrıca gemi yapımında kullanılan Likya Bölgesi sedirlerinin kalitesi çok yüksektir.
Likya limanları doğudan batıya doğru Idyros, Phaselis, Korykos, Olympos, Posidarisus, Melanippe, Gagai, Phoinikos, Andriake, Simena, Teimussa, Aperlai, Antiphellos, Kalamaki, Phoinike, Patara, Pydnai, Arymnessos/Perdikiai, Kalabantia, Karmylessos, Telmessos, Krya, Lissa ve Lydai olarak sıralanmaktadır. Bu limanlardan gerek konumu gerekse de siyasi ve ekonomik gücü, uluslararası ticarete ev sahipliği yapan Andriake (Çayağzı) ve Patara diğerlerinden ayrılmaktadır.